Boğaziçi'nin en güzel 11 yalısı

Boğaziçi kıyılarında sıralanan yalıların hemen hepsinin kendilerine özgü bir öyküsü var. İçlerinden bazıları tarihe yön veren olaylara sahne olmuş, bazılarında Boğaziçi'nin ünlü saz, söz alemleri düzenlenmiş, acı ve tatlı hatıralarıyla pek çok olay ve aşk yaşanmıştır. İşte hikayesi ve mimarisiyle Boğaziçi’nin en güzel ve gizemli yalıları!

Boğaziçi'nin en güzel 11 yalısı

MURAT CEM

Boğaziçi medeniyetini en güzel anlatan Abdülhak Şinasi Hisar, yalıları “önlerinden kayıkla geçilirken, Binbir Gece Masalları saraylarına” benzetir. Su kıyısının bu büyük ve görkemli evleri Osmanlı döneminde, sultanların konutu olarak kasır veya sahilsaray olarak yapılmışlardır. Yalıları aristokrasinin ve zenginliğin simgesi şeklinde de tanımlayabiliriz. Her devirde çağına göre, ekonomik ve politik gücü kim elinde tutuyorsa, o çevrelerin malı olmuş. Önce Padişahın ve ailesinin, sonra vezirler, paşalar gibi büyük bürokrasinin, Hıristiyan azınlık gibi ticaret burjuvazisinin... Son yıllarda 100’e yakın yalının Ortadoğulu iş insanlarınca satın alındığı ya da kiralandığı bilgisini paylaşalım. 

Boğaziçi yalılarının ortak özelliği yarısının harem yarısının selamlık olmasıdır. Haremlikle selamlığa dahil edilmeyen uşak, kayıkçı, bahçıvan odaları ve mutfak, yalının dışında bulunur. Alt kattaki sofalar ve odalar mermerdir. İkinci kata yayvan, geniş merdivenlerle çıkılır. Üst kattaki sofalar ve odalar ahşaptır. Çoğu yalının önünde yol yoktur, doğrudan Boğaziçi’ne açılır. 

XVIII. yüzyılda Osmanlı sultanı ve saray erkanının tarihi yarımadadan Boğaziçi kıyılarına yönelmesiyle Boğaz kıyılarında yalılar çoğalmıştır. Bu güzide mekanlarda yaşamak mevsimliktir. Dönemin padişahının göç fermanı ile yalısı olanlar yazın ailece yalılarına göçerdi. Osmanlı döneminde yalıların karayla bağlantısı yoktu, şehirle irtibat kayıklarla kurulurdu. Bir nevi münzevi bir hayat yaşanırdı.

Boğaziçi’ndeki yalılardan günümüzde ayakta kalabilenleri sayısı azaldı. Şehirdeki konaklar, ahşap evler gibi yalılar da zaman içerisinde birer ikişer yok oldu. Yalıların birçoğu artık resimlerde ve gravürlerde kaldı. Bugün İstanbul Boğazı’nın her iki yakasında 600 yalı yer alıyor. Bu yalılardan 366’sının tarihi eser niteliği var. Boğaziçi’nin ilginç tarihine tanıklık eden yalılardan bazılarının hikayesini sizler için derledik. 

Türkiye’nin en pahalı evi

ZEKİ PAŞA YALISI

Zeki Paşa Yalısı, İstanbul Boğazı’nın mimarisiyle en dikkat çeken yapılarından biri. Aynı zamanda Türkiye’nin en pahalı evi olarak biliniyor. Dünyanın en pahalı evleri listesine giren bu yalıya ünlü müzayede şirketi Sotheby’s satış listesine koymuş, yalıya 115 milyon dolar fiyat biçmişti. 

Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün altında kalan Zeki Paşa Yalısı 19’uncu yüzyılın ikinci yarısında birçok önemli binada imzası olan Fransız mimar Alexandre Vallaury’a yaptırılmıştır. Paşa, II. Abdülhamid’in en güvendiği askeri komutanlarındandır. Görkemli şekilde yaptırmak istediği yalı için II. Abdülhamid’den para talebinde bulunmuş, padişah da isteğini yerine getirmiştir. II. Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte paşa gözden düşmüş, rütbesi sökülmüş, Büyükada’da ikameti zorunlu kılınmıştır. Rodos ve Viyana’da da sürgünde yaşayan Zeki Paşa, ittihatçıların tasfiyesinden sonra İstanbul’a dönebilmişse de geçim zorluğu içinde 1914 yılında ölmüştür. 

Tarihi yalıda, Zeki Paşa ve ailesinin yanı sıra, şu anki İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın dedesi olan, Zeki Paşa’nın damadı Ali Kemal de kaldı. Zeki Paşa daha sonra yalıyı Sultan Vahdettin’in kızı Sabiha Sultan’a sattı. Son halife Abdülmecit Efendi’nin oğlu Ömer Faruk’la evlenen Sabiha Sultan, yalıya taşındı. Güzelliğiyle ünlü kızları Neslişah Sultan da yalıda yaşadı ve buradan sürgüne gönderildi. Yalıda en son olarak “Dömeke Kahramanı” olarak bilinen Gazi Osman Paşa’nın torunu Meliha Baştımar ve çocukları yaşıyordu. 

Boğaziçi yalılarından farklı bir görünümü olan yalı adeta bir şatoyu andırmaktadır. Deniz üzerindeki kayalıklara oturtulmuş olup barok üslubu yansıtan bir görünümü vardır. Beş katlı yalının 3 bin metrekareye yakın kullanım alanı, 4 bin metrekarelik bahçesi, 130 metre uzunluğunda rıhtımı bulunmaktadır. İçerisinde 23 odası, 4 salonu ve 8 banyosu ile tuvaleti vardır. Zemin katın üzerinde dört kattan meydana getirilmiştir. Deniz ve kara tarafından girişi olan yalının oldukça geniş bir rıhtımı ile bahçesindeki sekiz çanaklı mermer selsebili dikkati çekecek güzelliktedir. Ayrıca yine bahçeye geniş mermer bir havuz eklenmiştir.

Bir sıfat yüzünden Mısır’a bağışlanan yalı 

EMİNE VALİDE PAŞA YALISI

Boğaziçi’nin en büyük ve en görkemli yalılarından biri de Bebek’teki Mısır Başkonsolosluğu olarak kullanılan Emine Valide Paşa Yalısı. Hıdiva Yalısı olarak da bilinir. Sultan II. Abdülhamid, Ali Paşa’nın mirasçılarından satın aldığı bu yalıyı Osmanlı Sarayı’yla yakın ilişkiler içinde olan Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa’nın annesi Emine Valide’ye hediye eder. Emine Valide Hanım, Sultan’ın çok saygı duyduğu karizmatik bir kişidir. Bu nedenle Osmanlı’da ilk kez olmak üzere Paşa unvanı da Sultan tarafından kendisine verilmiştir. Bu hediyeden son derece memnun kalan Emine Valide Paşa, yalıyı İtalyan Mimar Raimondo D’Aronco’ya yeniden inşa ettirir. Emine Valide Paşa, oğlu Abbas Hilmi Paşa ile uzun yıllar 48 odalı bu yalıda oturur. Mısır’ın İngilizlerin eline geçmesi ve Hidivliğin sona ermesinin ardından da bu devam eder.

Osmanlı’nın yerine Türkiye Cumhuriyeti kurulunca Emine Valide Paşa, bu yalıyı Türkiye Cumhuriyeti’ne hediye etmeye karar verir. Gerekli yazışmalar yapılır. Ancak yapılan yazışmalarda Emine Valide Paşa yerine “Bebekli Emine Hanım” ifadesi kullanılır. Zira Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte “Ağa”, “Paşa” ve “Bey” gibi unvanlar kaldırılmıştır. Rivayete göre kendisine Osmanlı Sultanı tarafından “ihsan edilen” bu unvanın kullanılmamasına ve kendisine “Bebekli Emine Hanım” denmesine çok sinirlenen Valide Paşa bu kararından vazgeçer. Mısır’ın İstanbul’da bir diplomatik binasının bulunmadığını öğrenen Valide Paşa, Mısır Hükümeti’yle temasa geçer. Ölünceye kadar yalının korusundaki köşkte oturmak kaydıyla yalıyı konsolosluk olarak kullanması için Mısır’a bağışlar. Emine Hanım 15 Haziran 1931’de vefat etmiştir. Boğaziçi’nin tam ortasında bulunan bu görkemli yalının denize bakan cephesi üç, cadde cephesi ise iki katlıdır. Mimarisi ile dikkat çeken yapının birinci kat cumbalarının arasına loca ve teraslar yerleştirilmiştir. Deniz cephesi ise zengin bir süslemeye sahiptir. Şu anki haline 2011 yılında bitirilen uzun restorasyon sayesinde gelmiştir.

Hüzünlü hikayelerin yalısı

SADULLAH PAŞA YALISI

Boğazın Osmanlı döneminden kalma klasik ahşap yalılarından biridir. Yalı birçok hüzünlü hikayeye de ev sahipliği yapmıştır. Yapıldığı tarih tam olarak bilinmiyor. İlk sahiplerinden olan Bağdat Valisi Hamdi Paşa’nın borçları yüzünden 19’uncu yüzyılın başlarında Ayaşlı Esad Muhlis Paşa’ya sattığı, Paşa zatüreeden ölünce de 1838 doğumlu oğlu Sadullah Paşa’ya kaldığı biliniyor. 

Sadullah Paşa vezirlik ve Viyana Büyükelçiliği görevlerinde bulunmuş bir devlet adamıdır. Viyana’da sefaretteyken devrin hükümdarı Sultan Abdülhamid tarafından İstanbul’a dönmesine bir türlü izin verilmez. Bir yandan memleket hasreti çekerken bir yandan da hizmetkar kızın kendisinden hamile kaldığını öğrenince 1891 yılında havagazıyla intihar eder. Paşa’nın İstanbul Çengelköy’deki yalıda yaşayan eşi Necibe Hanım ise haberi duyunca çıldırır ve ölene kadar paşasının çok sevdiği pembe elbisesini giyip onu iskelede beklediği söylenir. Sadullah Paşa ile Necibe Hanım’ın büyük oğulları Asaf Bey’in kaderi de babasıyla aynı olmuş ve yine bir gönül macerası yüzünden 1895 yazında Berlin’de canına kıymıştır. 

Sadullah Paşa Yalısı, 1974 yılında mimar Turgut Cansever tarafından restore edilmiştir. Bu onarımdan bir süre sonra yalının hisseleri Türkolog Emel Esin ve eski büyükelçilerden Seyfullah Esin tarafından satın alınmıştır. Emel Esin yalıyı kendi adıyla kurduğu vakfa devretmiş ve Emel Esin 1987’de ölünce Ayşegül Nadir, Emel Esin Vakfı’ndan yalıyı kiralamıştır. Yıllar önce Ayşegül Nadir ismi etrafında yoğunlaşan meşhur tarihi eser kaçakçılığı olayı da bu yalıda yaşanmıştır. Yalı şimdilerde film ve dizi çekimleri için kullanılmaktadır. 

Lebiderya, denize cephesi 64 metre

KIBRISLI MEHMET EMİN PAŞA YALISI

İstanbul’un Boğaz’a en geniş cephesi olan yalısı... Yalının ilk sahibi Sultan I. Abdülhamid (1774-1789) sadrazamlarından İzzeddin Mehmet Paşa. Yalıyı 1840 yılında Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa satın almıştır. Rusya’da büyükelçilik yapmış, valilik ve kaptanı deryalık görevlerinde bulunmuş Mehmet Emin Paşa, üç farklı padişah döneminde sadarette (başbakanlık) bulunmuştur. Yalı trajik olayla da hala hafızalardadır. Şöyle ki; İngiliz bir kadınla evlenen Paşa çocuğu olmadığı için üzülüyormuş. Kadın da buna çare olarak hamile numarası yapmaya karar vermiş. “Eteğinin içinde” yalıya bir bebek sokmaya çalışırken haremağası tarafından görülmüş ve evlilik sona ermiş. Kadın, New York’a taşınıp “Thirty Years in the Harem” adıyla anılarını yayımlamış. 

Kıbrıslılar Yalısı olarak da bilinen yalı eski tabirle tam bir lebideryadır. Denize cephesi 64 metre uzunluğundadır. Doğu bölümünün zeminindeki taş mozaik işçiliği görülmeye değerdir. Bir duvarla birbirlerinden ayrılan harem ile selamlık üç sofalı plandadır. Harem tarafına bahçeden, iki ayrı sofadan girilmektedir. Üst katta bir cepheden diğer cepheye kadar uzanan, 24 metre uzunluğunda, içerisinde fıskiyeli havuzların olduğu odalar sıralanır. Yalının toplamda 24 odası vardır. 

Tarih boyunca yalıyı birçok ünlü kişi ziyaret etmiştir. Sultan Abdülaziz'in (1861-1876) daveti üzerine İstanbul’a gelen ve Beylerbeyi Sarayı’nda misafir edilen Fransa İmparatoru III. Napolyon’un eşi İmparatoriçe Eugénie onuruna burada görkemli bir davet verilmiştir. Ayrıca Pierre Loti, Claude Farrére, Irak Kralı II. Faysal ve bir dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar da yalıda ağırlanmıştır. Onların yanı sıra Yahya Kemal de şiirlerinden bazılarını, bu yalıda konuk kaldığı günlerde yazmıştır. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Filozof Rıza Tevfik, Refik Halit Karay, Fazıl Ahmet Aykaç, Ali Kemal, Ahmet Samim, Mısırlı Prens Mustafa da yalıda kalan ünlülerdir.

Birçok kez el değiştiren yalının selamlık bölümünde İzzet Mehmet Paşa’nın varisleri yaşıyor. Yalının harem bölümünde ise 2020 yılında yerli mobil oyun şirketi Peak Games’i 1.8 milyar dolara ABD’li oyun devi Zynga’ya satan Sidar Şahin oturuyor. Genç girişimcinin harem bölümünü 19 milyon dolara TRT’de yaptığı spor yorumlarıyla da tanınan işadamı Ömer Üründül’den satın aldığı biliniyor. İşadamı Hamdi Akın da yalının hissedarlarından. Akın’ın yalının müştemilat olarak yapılan bölümünü 30 milyon dolara Alev Komili’den satın aldığı basına yansımıştı.

Boğaz’ın tek “şehzade” yalısı

ŞEHZADE BURHANEDDİN EFENDİ YALISI

Boğaziçi’nin tek şehzade yalısı. II. Abdülhamid’in oğlu Burhaneddin Efendi için amcası Abdülaziz tarafından 1911’de satın alınan ve şehzadenin adını taşıyan 64 odalı bina Boğaz’daki en büyük yalılardan biri. Kıbrıslılar Yalısı’ndan sonraki en uzun rıhtım burada.  Şehzade yalıyı 1912’de kendi zevkine göre yeniden inşa ettirmiş. I. Dünya Savaşı’ndan sonra İstanbul’dan ayrılan Burhaneddin Efendi New York’a yerleşip 1949 yılında vefat etti. Yalı Türk asıllı Mısırlı Ahmed İhsan Bey tarafından satın alınınca, halk arasında adı Mısırlılar Yalısı olarak geçmeye başladı. Dünyanın en pahalı on evinden biri olarak gösterilen yalının arka bahçesinde büyük bir kışlık köşk bulunuyor. Zarif dekoratif süslemelerin ön plana çıktığı yalıda art nouveau etkileri görülmekte olup, iç süslemelerinde ise altın varaklar hakimdir. Yalının deniz cephesinin iki yanında ikinci katlardan dışarı taşan çıkıntılı cumbalar bulunur.  Birinci kata çıkan merdivenlerin bitiminde varak süslemeleri, pirinç ve kristal yapımı gösterişli avizeler bulunan balo salonu vardır. Türk hamamı ve Boğaz’a bakan bir suit oda bulunmaktadır. Yalı, Mart 2015’te 100 milyon euro karşılığında Katarlı iş insanı Abdulhadi Mana A SH Al-Hajri’ye satılmıştır.

Sivil mimarinin örneği

FETHİ AHMED PAŞA YALISI

Kuzguncuk’un günümüze ulaşan en önemli sivil mimarı örneklerinden biri olan Fethi Ahmet Paşa Yalısı, Paşalimanı Caddesi üzerinde deniz seviyesinde bulunuyor. Yalıya ismini veren Fethi Ahmet Paşa (1801-1897) yalıyı İsmet Bey isimli bir şahıstan satın aldı. Aynı zamanda ilk askeri müzeyi kuran kişi olan Fethi Ahmet Paşa Viyana Elçiliği de yapmış aydın bir Osmanlı bürokratıydı... Tanzimat’ın ilk yıllarında Sultan Abdülmecid’in kız kardeşi Atiye’yle evlendi. Bu evliliğin padişahın zoruyla gerçekleştiğini söyleyenler de var. Atiye hanımla birlikte kaldıkları bu yalı, iki katlı, 16 oda ve iki büyük sofadan oluşuyor. Paşa’nın ölümünden sonra yalı, damadı avukat Şevket Mocan’a miras kaldı. Yalının arka tarafında Kuzguncuk sırtlarına uzanan büyük koru, günümüzde belediye tarafından Fethi Paşa Korusu adıyla halka açık bir dinlenme alanı haline getirildi. 

Yazarlar yalısı

RECAİZADE YALISI

Osmanlı dönemi Türk edebiyatının önemli şahsiyetlerinden, Araba Sevdası romanının yazarı Recaizade Mahmut Ekrem’in adını taşıyan yalı 19’uncu yüzyılda yapılmıştır. Müzik ve edebiyat sohbetleri yapılan yalı, Servet-i Fünun edebiyatının doğuşuna tanıklık etmiş, devrin meşhur yazarları, şairleri ve müzisyenlerinin buluşma noktası olmuştur. Yazarlar yalısı olarak bilinen bu ev sayesinde, Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin ve Halit Ziya Uşaklıgil gibi sonradan ünlü olacak genç şair ve yazarların önü açılmıştır. Recaizade Ekrem yalıya büyük ihtimam gösteriyor, her şeyiyle kendisi ilgileniyordu. Yeniköy’de eşsiz bir manzaraya sahip olan yalı kısa zamanda parmakla gösterilen bir çekiciliğe erişti. Ama tuhaf bir şekilde Recaizade Mahmut Ekrem yalısına özen gösterdikçe düşmanları da arttı. Padişah aleyhine çalışmalar yapıyor ihbarları çoğaldı. Bu ihbarlar sonucunda Recaizade Mahmut Ekrem bir gün saraya çağırıldı. II. Abdülhamid, sarayı satmasını ve Cihangir’e taşınmasını istedi ve II. Abdülhamit yalıyı lalası Hacı Mahmud Efendi’ye verdi. Hacı Mahmud Efendi yalı için bin beş yüz altın ödedi.

Uzanlar’dan Sabancılar’a geçti

AFİF PAŞA YALISI

Afif Paşa Yalısı mimarisi ve büyüklüğü itibariyle İstanbul Boğazı’nın eşsiz eserlerinden biri. Yalı Levazımat Reisi Ahmet Afif Paşa (1852-1920) tarafında devrin en önemli mimarı Alewandre Vallaury’e yaptırıldı. Valluary, Osmanlı Bankası binası ve Pera Palas Oteli’nin de mimarıdır. 19’uncu yüzyıl sonunda Doğu ve Batı tarzlarını harmanlayan bir üslupla inşa edilen yalı beş katlı. 21 odası ve 4 kulesi var. Agatha Christie’nin ünlü “Doğu Ekspresi’nde Cinayet” adlı romanını yazmak için İstanbul’u ziyaret ettiğinde bu yalıda kaldığı biliniyor.  Müjde Ar’ın başrolünde oynadığı TRT yapımı Aşk-ı Memnu dizisi 1975 yılında burada çekildi. Binbir Gece dizisinin 2009’daki son sezonunda da kullanıldı. Yalı 1983 yılında Uzan Ailesi’ne geçti. 14 Şubat 2004’te gerçekleştirilen operasyonla, Uzanlar’a ait 219 şirketin mülkiyetine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) el koydu. TMSF’nin satışa çıkardığı yalı 2009 yılında 58 milyon liraya Suzan Sabancı Dinçer’in oldu. 

İç süslemeleri dikkate değer

ŞERİFLER YALISI

Şerifler Yalısı, Emirgan’da cadde üzerinde Hamid-i Evvel Camisi’nin yanında bulunuyor. Abdiilah Paşa Yalısı ve Emirgan Yalısı isimleriyle de anılıyor. Boğaz’ın Avrupa Yakası’ndaki en eski ve iç süslemeleri bakımından en dikkate değer yalısı olarak da bilinir. Boğaziçi manzarasına üç ayrı cepheden hakimdir. Ortasında fıskiyeli bir havuz bulunuyor. 1782-1785 yılları arasında yapıldığı tahmin edilen yalı 18’inci yüzyıl sivil mimarisinin önemli temsilcisi sayılıyor. Mimarı A. Ignace Meilling’dir. 1876’da Mithat Paşa bir süre kiracı olarak burada oturmuştur. Kayıtlarda 19’uncu yüzyılda Mekke Emiri Şerif Abdiilah Paşa’nın mülkiyetinde olduğu görülen yalının orijinal halinden bugüne yalnızca selamlık divanhane kalmıştır. Osmanlı Barok döneminin özelliklerini yansıtan ahşap yapının selamlık haricindeki bütün bölümleri 1946 yılında yol genişletme çalışmaları sırasında yıkılmış, kayıkhane girişi de yolun altında kalmıştır. Mevcut bina 1985 yılında, eski fotoğraflarından yola çıkılarak restore edildi ve müzeye dönüştürüldü. 2001 yılında yalıdaki eserler güvenlik gerekçesiyle Topkapı Sarayı ve Türk-İslam Eserleri Müzesi’ne taşındı. Kültür ve Turizm Bakanlığı mülkiyetinde bulunan yalı 2007 yılında kira karşılığında ÇEKÜL Vakfı ile birlikte kullanılmak üzere resmen Tarihi Kentler Birliği’ne devredildi. 

Tansu Çiller’in mekanı

SAİD HALİM PAŞA YALISI

Yeniköy vapur iskelesine yaklaşık 100 metre uzaklıkta olan Said Halim Paşa Yalısı, 1863 yılında yapıldı. Neo klasik tarzda inşa edilen yalının dışı oldukça sade olmasına rağmen içindeki arabesk dokunuşlar Arap saraylarını anımsatıyor. Yalının ilk sahipleri Düzoğulları Ailesi. Yalı, 1876 yılında Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu Prens Abdülhalim Paşa’nın mülkiyetine geçiyor. Daha sonra da oğlu Said Halim Paşa’ya intikal etti. 1913-1917 yıllarında sadrazamlık da yapan Said Halim Paşa’nın ölümünden sonra varislerine kaldı. 1968 yılında Turizm Bankası’nca satın alındı. 

Girişteki iki aslan heykelinden dolayı Aslanlı Yalı olarak da bilinen Said Halim Paşa Yalısı harem ve selamlık olmak üzere iki ayrı bölümden oluşuyor. Yalının bahçesine cadde üzerindeki kapıdan giriliyor. Yalının Enver Paşa, Talat Paşa, Cemal Paşa gibi İttihat ve Terakki’nin önde gelenlerinin birçok toplantısına ev sahipliği yaptığı biliniyor. 

Said Halim Paşa Yalısı, Tansu Çiller’in başbakanlığı sırasında Başbakanlık Konut Evi olarak kullanıldı. 12 Kasım 1995’te çıkan yangında çatı katı çöktü. Yangın sonrası başlatılan restorasyon 2002 yılında tamamlandı. Prof. Dr. Doğan Kuban başkanlığında, yedi danışmanın denetiminde gerçekleştirilen çalışmalar sırasında yalı, yangından önceki haline göre değil de inşa edildiği 1860’lı yıllardaki haline göre restore edildi. 2005 yılında Yeniköy Turizm şirketi tarafından 49 yıllığına kiralanan Sait Halim Paşa Yalısı’nda günümüzde düğün, nişan, mezuniyet gibi çeşitli organizasyonlar düzenleniyor. 

Cumhurbaşkanlığı konutu

HUBER YALISI

Yalının ilk sahibi ünlü Alman silah şirketi Krupp’un Osmanlı’daki temsilcisi Herr Auguste Huber’di. 35 dönüm korusu olan yalının ne zaman yapıldığı ve hangi mimar tarafından tasarlandığı tam olarak bilinmiyor. Genel mimari karakteri art nouveau olarak tanımlanan Huber Yalısı’nın önemli bir özelliği de Çin, Hint, İran, İslam, Osmanlı ve Avrupa üsluplarının beraber kullanılmasıdır. Yalı, 1880’den sonra gelişen Almanya-Osmanlı ittifakının önemli bir sembolü kabul edilir. Huber’den sonra Prenses Kadriye ve eşi Mahmut Hayri Paşa’ya geçen yalı, sonrasında Notre Dame de Sion Okulu’na bağışlanmıştır. 1985 yılında kamulaştırılarak Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’ne tahsis edilmiştir. Bugün Cumhurbaşkanlığı Konutu, Yabancı Devlet Başkanları Konukevi olarak kullanılmaktadır. Huber Köşkü, mimari özelliklerinin yanı sıra, 34 hektarlık korusuyla Boğaziçi’nin en geniş yeşil alanlarından biri olma özelliğini halen korumaktadır.



Kaynaklar: 

Boğaziçi Yalıları, Erdem Yücel, İBB Yayınları

İstanbul’un Gezi Rehberi, İsmail Güzelsoy, Alfa Yayınları

Boğaziçi Yalıları, Abdülhak Şinasi Hisar, Everest Yayınları