Orhan Pamuk: Biraz şöhretim var, başkalarının söyleyemediklerini söyleyebilirim
Orhan Pamuk, The Guardian'a verdiği röportajda şöhretinin, başkalarının dile getiremediği düşünceleri özgürce ifade etmesine olanak sağladığını belirterek, edebiyatın toplumsal baskılar altında insanın temel doğasını keşfetme gücüne sahip olduğunu vurguladı.

DERLEYEN: ZELİHA NAZLI
Orhan Pamuk, The Guardian’da yer alan röportajında yazarlık yolculuğunun önemli duraklarını anlattı. 72 yaşındaki yazar, yazarlık serüvenine dair önemli anekdotlar paylaşarak, babasının sanata olan desteğini, annesinin tavsiyelerini ve yaşamını şekillendiren kültürel etkileşimleri aktardı.
Röportajdan öne çıkan başlıklar şöyle:
Orta sınıf, burjuva, laik bir ailede büyüdüm. Babamın büyük bir kütüphanesi vardı. Sanat ve kültürle ilgileniyordu, Jean-Paul Sartre'dan bahsederdi. Ama arkadaşlarımın evlerini ziyaret ettiğimde, pek fazla kitapları olmadığını keşfettim. Babaları, onların büyüyüp paşa, zengin devlet adamı, hatta din kahramanı olmalarını istiyordu. Babam dışında kimse "Hayal gücü olan bir yazar veya sanatçı ol" demedi.
Babam şair olmak isteyen bir hayalperestti. Annem ise gerçekçiydi. "Canım, eğer gerçekten romancı olmak istiyorsan para kazanamazsın. Mimar olsan iyi olur." derdi.
Orhan Pamuk, babası Gündüz Pamuk, annesi Şeküre Pamuk ve ağabeyi Şevket Pamuk
22 yaşındayken anneme "Ben ressam olmayacağım. Yazar olacağım." dedim. Ve içimdeki ressamı öldürdüm. Sonunda, sanırım görsel romancı oldum.
Resim yaparken duşta şarkı söyleyen bir adam gibi davranıyorum. Beni kimin dinlediğini umursamıyorum, kimse korkunç sesimi duymayacak, orada mutluyum. Ama bir roman yazdığımda sadece sessizlik oluyor. Satranç oynayan, kelimeleri toplayan, kafasını kaşıyan bir adam gibiyim. Çok daha kontrollü ve beyinselim.
Öğrencilerime, "Boş bir kağıt parçası alın ve yazın" dersem, panikleyeceklerdir. Ancak, "En çok neyden nefret ediyorsunuz? Bu sabah ne yediniz?" dersem, bunu hayal edebilirler. Bildiğiniz şeylere odaklanın ve sonra hayal gücünüzün çalışmasına izin verin.
İstanbul anılarımın bir endeksi – hayatımın tamamını burada yaşadım. Şehirle duygusal bir ilişkim var. Bir çeşmenin veya köprünün yanından geçerken olan şeyleri hatırlıyorum – kıskançlıklar, başarısızlıklar, aşık olmalar, ilk kitabımın yayınlandığı ve onu bir kitapçının vitrininde gördüğüm an. İstanbul, anıları uyandıran ve onları canlı tutan bir mekanizma haline geliyor.
Birçok şeyden korkuyorum: Bana karşı kampanyalar, fiziksel saldırılar, hükümet görevlilerinin kitaplarımı yasaklaması. Hayatım boyunca baskıyı kabul etmemek ve tehlike arasında slalom yaptım. Biraz şöhretim var, bu yüzden başkalarının söyleyemediği şeyleri söyleyebilirim. Bu bir ayrıcalıktı.
Edebiyat yalnızca baskıyı kayda geçirmekle ilgili değildir; aynı zamanda baskının altında insanlığın yattığını keşfetmekle ilgilidir.
İnsan karakteri nedir? İşte bu, tüm edebiyatın konusudur.
Yemek yapmayı severim.
Babam Osmanlı şiiri okurdu. Çok güçlü bir hafızası vardı. Türkiye milli briç takımının bir üyesiydi. Briçte iyi olmak, parlak bir kısa süreli hafızaya sahip olmaya dayanır.
İyi niyetli bir yazar, güzel kitaplar yazmış, sanat yapmış düzgün bir adam... Ben böyle hatırlanmak istiyorum.
Röportajın tamamı burada
Kaynak: The Guardian