Ercan Kesal'dan yeni kitap: Hekimlik Sanatı

Ercan Kesal'ın yeni kitabı 'Hekimlik Sanatları', 16 Haziran'da İletişim Yayınları etiketiyle raflardaki yerini alacak.

Ercan Kesal'dan yeni kitap: Hekimlik Sanatı

İletişim Yayınları, daha önce okur tarafından büyük beğeni ve ilgiyle karşılanan Peri Gazozu, Cin Aynası, Aslında, Velhasıl, ve Bozkırda Gece Yarısı adlı kitaplarını yayımladığı Ercan Kesal’ın yeni kitabının 16 Haziran'da raflarda yerini alacağını duyurdu. Hekimlik Sanatı isimli kitapta Ercan Kesal, çocukluğunda hekimlere özenmesiyle başlayıp tıp öğrenciliğine uzanan kendi hikâyesi üzerinden, hekimliğin değişik çehrelerine bakıyor: mecburi hizmet, taşra hekimliği, muayenehanecilik, uzmanlık, “hastanecilik”... Hekimliğin emek süreci, zorlukları, hazları, muammaları üzerine düşünüyor. Tabii, hekimlerin toplumsal ve siyasal sorumlulukları üzerine de..

147 sayfalık kitaptan tadımlık bir bölüm: 

GİRİŞ

İnsan deneyimlerinden başka bir şey değildir ve belleğin evi
insanın kalbidir.
Eve dönmek ise “masumiyet çağına” geri dönmek. Çocukluğa dönmek elbette. Kaygılardan azade, doğan her güne
şaşkınlık ve coşkuyla bakabildiğim o günlere, babamın saçlarımı okşadığı, anamın eteklerinde kaybolduğum zamanlara dönmek. Domates kokusuna, rüzgârın hışırtısına, bozkırın sessizliğine, alnımda parlayan güneşe dönmek. Yeniden ve bu kez her şeyin farkında olup, hiçbir şeyi heba etmeden içime çekerek dünyayı bir kez daha yaşama fırsatı istemek hayattan.
Ama bunların hiçbirinin olmayacağını bilmek de en kötüsü.
Hatırlamak seçerek unutmaktır. Bu yüzden hatırlamakla unutmayı kardeş kavramlar gibi düşünürüm. Toplumsal
bellekle ilgili belki de en veciz söz bizden çıkmış: “Hafıza-i
beşer nisyan ile maluldür!”
Tıp fakültesi son sınıfta öğrenciydim. Karşıyaka’dan Bornova’ya gidecek otobüse binerken, babamda bir şey fark ettim: “Baba! Sen sol ayağını neden sürüyorsun?”



Babamın sol ayağında başlayan ve hiç farkında olmadan
yaşadığı şey, yıllarca sürecek ve ilerleyecek olan “Parkinson
hastalığı”nın ilk belirtileriydi.
Hastalık hızla ilerliyordu. Her şeyin iyisini, güzelini hem
de büyük bir rahatlıkla yapan babam, giderek birçok şeyi annem yardım etmeden halledemez olmuştu. Babam yıllarca
kolaylıkla altından kalktığı birçok şeyi yapamıyor olmanın
şaşkınlığı ve öfkesiyle önce inatla uğraşıyor, sonra hep aynı cümle çıkıyordu ağzından: “Of! Yapamıyorum, olmuyor.”
Babam artık “özürlüydü”. Hareket özürlüsü.
Mesleğim hekimlik. Yıllarca, ölüm ve yaşam arasındaki
o ince çizgiyi gözleyerek, şahit olarak yaşadım. Ama ne yazık ki bir insanın kendi organlarını istediği gibi kullanamamasının veya isteği dışında ortaya çıkan hareketlere müdahale edememesinin ne demek olduğunu hiç öğrenmemişim.
Ta ki bütün bunlar bir yakınımda ortaya çıkana kadar. Bunu
ben babamla birlikte öğrendim.
Yıllarca dürüstlüğü, onuru ve ahlâkı öğütleyen babam,
hastalığı ile de bana bir şeyler öğretmeye devam ediyordu
işte.
Babam, yaşamı bir mucize gibi görürdü, kol ve bacaklarımızla, ellerimizle, gözlerimizle, kulaklarımızla, aklımızla hiç farkında olmaksızın yaşadığımız onlarca şeyi, hayatın bize bahşettiği bir armağan sayıp, şükretmenin anlamını, vücudunda bir eksikliği ya da yokluğu yaşayanların neler hissedebileceğini, onlarla yan yana durmanın, onlara
destek vermenin nasıl soylu bir uğraş olduğunu öğretti, öğrendim.
Babam ve onun şahsında tüm hastalarıma olan şükran
duygularım, gönül borcum hiç bitmeyecek.
Beni her gün yeniden yeni sınavlara sokan hekimlik mesleğimden alnımın akıyla çıkabilmem için gerekli “hesaplaşma” fırsatını bana onlar vermiştir.

Anıların “belleğin bekçileri” olduğuna inanırım. Belleğimizi diri tutan, unutmayı engelleyen, çerçöpü temizleyen...
O yüzden galiba hep iyi bir anlatıcı olmak istedim. Edebiyat
ve sinemayla ilişkimi de buradan tesis ediyorum.
Elbette hekimliğimi de!
Anlatmaya başlayalım o zaman...

Ercan Kesal kimdir?

1959 Avanos/Nevşehir doğumlu. 1984 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Uzun yıllar Ankara, Keskin, Bala ve köylerinde sağlık ocağı hekimliği yaptı. Serbest hekimliğe başladığı yıllarda uygulamalı psikoloji ve sosyal antropoloji eğitimleri aldı. İlk şiir ve yazıları, tıp fakültesi öğrencisiyken, İzmir’de çıkan Dönem dergisinde yayımlandı. Mecburi hizmet yıllarında Son Reçete dergisinde söyleşiler yaptı, yazılar yazdı. 1990 yılından sonra geldiği İstanbul’da, Era Yayınları’nın kurucularından oldu. Şizofrengi’de yazdı. Radikal ve BirGün gazetelerinde hikâyeleri ve denemeleri yayımlandı. Senaryolar yazdı. “Uzak” filmindeki rolüyle başlayan sinema serüveni daha sonra birçok filmde oyuncu ve senarist olarak devam etti. İletişim Yayınları’ndan 2013’te Peri Gazozu, 2015’te Nasipse Adayız, 2016’da Cin Aynası ve 2017’de Bozkırda Bir Gece Yarısı (Behnan Shabbir’in çizgileriyle) adlı kitapları yayımlandı. Söyleşileri 2017’de Aslında... adıyla kitaplaştı. Nuri Bilge Ceylan’ın Bir Zamanlar Anadolu’da filminin hikâyesini anlatan Evvel Zaman’ın yeni basımı da 2018’de İletişim’den çıktı. 2018’de yine İletişim’den çıkan Kendi Işığında Yanan Adam kitabında, Metin Erksan’a dair hatıra ve izlenimlerini anlattı. 2017’de Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlanmış Zamanın İzinde isimli bir kitabı çıktı (Enis Rıza’yla birlikte). Yönetmenliğini yaptığı “Fındıktan Sonra” belgeseli ve “Nasipse Adayız” isimli bir sinema filmi vardır.