Sadekarlıktan değerli taşlara… KUYUMCULUĞA ADANMIŞ BİR ÖMÜR

Kevork Boyacı çocuk yaşlarda adım attığı kuyum sektörüne 40 yılı aşkın bir zamandır hizmet ediyor. Uzun yıllar Ermeni bir ustanın yanında mesleği öğrenip sadekar olan Boyacı şimdilerde mücevher yapımında kullanılan değerli taşların ticaretini yapıyor. Kevork ustayla Ermeni ustaları, Kapalıçarşı’yı ve mücevher sektörünü konuştuk.

Sadekarlıktan değerli taşlara…  KUYUMCULUĞA ADANMIŞ BİR ÖMÜR
Kevork Boyacı

MURAT CEM

Osmanlı’dan günümüze  kuyumculuk denince ilk akla gelen Ermeniler oldu. Eşine az rastlanan kıymetli taşlar yüzyıllardır hep Ermeni ustaların maharetli ellerinde şekillendi. Kapalıçarşı var olduğu günden bu yana en iyi sadekar, mıhlayıcı, cilacı, kalıpçı onlar arasından yetişti. Bugün Ermeni zanaatkârların sayıları azalsa da bu sektörde varlıklarını sürdürüyorlar. 

Kevork Boyacı, ömrünü kuyumculuğa adamış o geleneğin temsilcilerinden biri. 55 yaşında. Kırk yılı aşkın bir zamandır kuyumculuğa hem sanatkar hem de değerli taş uzmanı olarak hizmet ediyor. Kevork Boyacı’nın hikayesini dinlemek üzere Kuyumcukent’teki Beyaz Taş isimli mağazasında buluşuyoruz. Burası değerli ve yarı değerli taşların ticaretinin yapıldığı bir dükkan. 

Sohbetimiz Kuyumcukent’ten bahisle  başlıyor: “Eskiden bu işlerin merkezi Kapalıçarşı’ydı. Şimdi yavaş yavaş Kuyumcukent’e doğru kayıyor.” 2006 yılında açılan Kuyumcukent 3.000'in üzerinde işyerine sahip devasa bir kompleks. Üretim atölyeleri, satış mağazaları, yönetim ofisleri… Kapalıçarşı ile birlikte kuyumculuğun kalbinin attığı bir yer.

İstanbul’da yaşayıp da bu mesleğe ömrünü vermiş ustaların mutlaka bir “Kapalıçarşı” hikayesi vardır. Kevork Boyacı’nın da yolunun başlangıcında Kapalıçarşı var. Usta ve kalfalarda birlikte içinde beş kişinin çalıştığı 4 metrekarelik bir dükkan. Yıl 1978. 

“İlkokul üçüncü sınıfa gidiyordum. Eniştemiz kuyumcu olduğu için beni de onun yanına verdiler. Çuhacı Han’da bir sadekar yanında  çırak olarak işe başladım. Ustamız bir Ermeniydi. Şnork Ağdere. Bakırköy’den Kapalıçarşı’ya geliyordum. Okul bitene kadar hafta sonları geldim. İlkokul bitince temelli Kapalıçarşı’da çalışmaya başladım. 12 sene ustamızın yanında bulundum. Ta ki askere gidene kadar”

Kapalıçarşı’daki Çuhacı Han’a bir parantez açalım. 200 yıldan fazladır bu han kuyumun merkezi sayılıyor. Handa esnafın çoğunluğunu kuyumcular teşkil ediyor. Altın, gümüş, mücevher işleyen son kuyum ustaları da 9-10 metrekarelik atölyelerde zamana direnerek sanatlarını icra ediyor.

Kevork Boyacı, Kuyumcukent'teki Beyaz Taş isimli mağazasında değerli taş ticareti yapıyor. 

ASKERDEN SONRA ATÖLYESİNİ AÇAR

8-9 yaşında Kapalıçarşı’ya adım atan Kevork Boyacı askerlik dönüşü bir yıl içinde Ağaoğlu Çarşısı’nda kendi atölyesini açar. Çıraklıktan, kalfalığa oradan da ustalığa terfi etmiş, çekirdekten yetişmiş bir sadekardır artık. Yaklaşık 10 sene imalat yapar, çırak yetiştirir. 

Sadekarlık kuyumculuğun omurgası kabul edilen bir zanaat. Özellikle tamamı el işçiliği ile üretilen taşlı ve taşsız mücevherlerin değerli madenlerden yapılmış olan kısımlarını üreten kimseye sadekar deniyor. Bu emek ve el işçiliği isteyen işte ustalık çok önemli.

Bir sadekar kalfası yaklaşık 5-6 yılda yetişiyor. Usta olmak ise on yıldan önce mümkün değil. 

“Bana bir maden parçası veriyorsun. Onu elimle yüzük, küpe, kolye haline getiriyorum.  Sadekar kuyumcunun almış olduğu siparişleri ham olarak montürünü hazırlayan kişidir. Bana bir çizim, model getirirsin. Ben aynısını yaparım. Son yıllarda teknoloji işin içine girdi. Artık bu işleri elde yapan usta çok nadirdir. Çoğu artık dökümden yapıyor.” 

Kevork Boyacı’ın kardeşi de kendisi gibi kuyum sektöründe. Mıhlayıcı olarak çalışıyor. 

Ermeni ustaların maharetlerini konuşurken ilginç bir ayrıntıya dikkat çekiyor. 

“Bizim çırak olarak işe başladığımız yıllarda Kapalıçarşı’da Ermeni ustalar Türkleri çırak olarak yanlarına almazdı. Mesleği öğretmek istemezlerdi. Büyük firmalar mücevher sektörüne girince fabrikasyon üretim arttı, fiyatlar düştü. Küçük atölyelerde üretim yapan ustalar eskisi gibi iyi paralar kazanamaz oldu. İyi ustaların çoğu yurtdışına gitti.” 

Yıllar içinde Türk çırak almama geleneği mecburen değişmiş. Bugün ise teknolojinin ve makinelerin  işin içine girmesiyle usta- çırak ilişkisi can çekişiyor. Kapalıçarşı’da artık bu işçiliği yapan sadekar sayısı  bir elin parmaklarını geçmiyor. 

Ermeni ustaların işlerini sır gibi başka milletlerden saklamalarının sebebini konuşurken biraz tarihte yaşananlara gidiyoruz biraz da  altının çoğalmasına. 

“Benim ustamın sermayesi 300 yüz gramdı. İki ortaklardı.  Bakırköy'de evlerini  de arabalarını da aldılar. Krallar gibi yaşıyorlardı. Bunu 300 gram sermayeyle yapıyorlardı. Tabii ki şimdi sektör değişti, kilolar tonlar girdi  işin içine. Yani biz kuyumculuğu yaptığımız dönemlerde yapan yoktu, alan çoktu.  O yüzden değerliydi bizim mesleğimiz. Doktordan daha değerliydik. Çok iyi paralar kazanıyorduk. Altın çoğalınca küçük atölyelerde üretim yapan ustalar da eskisi gibi para kazanamaz oldu.”

Kuyum sektöründe Ermenilerin ağırlığı yeni değil. Dünyada nam salmalarının hikâyesi çok eski. Osmanlı’ya, Fatih dönemine kadar uzanıyor. Kevork Boyacı bunun bir sebebinin de istihdamın Ermenilere açık olmadığı meslek gruplarını sıralayıp “Bugün askeriyede çöpçü bile olamazsın.” diyerek açıklıyor. Yapabileceklerii mesleklerin sınırlı olması, özellikle devlette, bürakraside çıkarılan engeller, Ermenilerin kuyumculukta yoğunlaşmalarının yol açtığını söylüyor. 

 

EKMEĞİNİ “TAŞ”TAN ÇIKARSA DA…

Kapalıçarşı yıllarından yeniden Kuyumcukent’e dönüyoruz. 

Kevork Boyacı kendi ifadesiyle 2000 yılında “hasbelkader” taş işine girer. Sadekarlığı bırakıp değerli taş ticareti yapmaya başlar. 23 yıldır mücevher yapımında kullanılan değerli taşların ticaretini yapıyor. “2000'den sonra ticarete girdim. Taş ithalatına başladık. İlk başta zirkon getirmeye başladım. Sonra Kehribar, firuze.. Yüzükten, kolyeye birçok üründe kulanılıyor bu taşlar. Müşteri benden ne talep ediyorsa getiriyorum.  Benden taş istedikleri zaman dünyanın neresinde olursa olsun bulur getiririm.Yüzde doksan siparişle çalışıyorum. Büyük firmalarla, Kapalıçarşı'da imalat yapan atölyelerle.. Anadolu’ya gönderiyorum, yurt dışına da gönderiyorum. İran'a, Rusya'ya…” 

Kevork usta uzun yıllardır ekmeğini “taş”tan çıkarsa da sadekarlık yaptığı yılları ve sanatını özlüyor. “Sadekarlık çok özel bir şey. Bir ürün yapıyorsun ve dünyada bir tek sende var var. Başka kimsede yok. Ellerinle bir sanat icra ediyorsun. Şimdi herşey basitleşti. Fabrikasyon. Ruhu kalmadı. Bir tane yüzükten milyon tane yapılıyor."

Ermeni ustalar Türk çırak almazdı

Ben Kapalıçarşı'ya çırak olarak başlamıştım. On yaşlarındayım. Mahalleden Cengiz adında bir arkadaşım vardı Bakırköy'de. Annesi ustanla konuş Cengiz’de sizinle beraber gitsin, meslek öğrensin dedi. O zamanlar hepimiz ‘eti senin kemiği benim’ felsefesiyle ustaya emanet edilirdik. Ustamızdan çekinirdik. Önce kalfalarla konuştum.Kalfa o zaman bana dedi ki "Arkadaşın Müslüman mı Ermeni mi?" .  Ben de "Müslüman" dedim  Kafla bu kez "O zaman olmaz." dedi. Ben o yaşlarda Ermenilik, Türklük, Müslümanlık bilmiyorum. Çözememiştim. Tuhafıma gitmişti. O yıllarda Ermeni ustalar Türk çırak almazdı. Sonra bu değişti. 

Türkiye mücevherde artık söz sahibi

Mücevher, kuyum sektöründe bundan yirmi sene evvel İtalya çok iyiydi. Şu an iddia ederim ki Türkiye birinci sıradadır dünyada. Üretim bakımından da kalite de biz bayağı yukarılardayız. Hem işçiliğinde hem de ticaretinde söz sahibiyiz artık. Ama bu son yıllarda oldu. Önceden teknoloji de eksikti. ABD'nin Avrupa'nın kalite anlayışının gerisinde kalıyorduk. Mal satamıyorduk. Ama son 10 yılda mücevher işinde çok ilerledik.